İktisadî Hayat ve Edebiyat

     Edebî eserler dönemin siyasi, tarihi ve ekonomik koşullarından büyük oranda etkilenir. Çünkü o eseri yazan sanatçı içinde bulunduğu koşullar dahilinde düşünür ve bu düşündüğünü dizelere döker. Örneğin Mahmut MAKAL’ın “Bizim Köy” adlı eserinde Cumhuriyetin ilk yıllarında savaştan yeni çıkmış bir toplumun kırsaldaki geçim koşullarını, halkın ekonomik durumunu çok iyi görebiliriz. Diğer taraftantan güncel olarak da televizyonlarımızda izlediğimiz Halid Ziya UŞAKLIGİL’in “Aşk-ı Memnu”sunda da zengin bir kesimin yaşam koşulları edebiyatımıza yansımış.

Benim burada özellikle vurgulamak istediğim toplumun iktisadi hayatının edebi türlere yansıması.
Yerleşik hayata geçmeden ve özellikle kent ağırlıklı yaşayan sanayi toplumuna geçmeden önce toplumun en büyük geçim kaynağı hayvancılık, avcılık ve el tezgahlarında esnaflık biçimindeydi. Bu dönemde göçebe yaşayan topluluklar arasında çıkan anlaşmazlıklar edebiyatımıza ‘hikaye’ türü olarak yansımıştır. Bunun en güzel örneğini “Dede Korkut Hikayeleri” olarak verebiliriz. Bu hikayelerde Türk boylarının kendileri arasında ve bazen de Rum Beyleri ile aralarında çıkan anlaşmazlıklar işlenmiştir.

Osmanlının 17. ve 18. yüzyıllarda ağırlık verdiği yerleşik hayata geçme çalışmaları, iskan politikası ile göçebe yaşam tarzı çok azalmıştır. Günümüzde ise neredeyse hiç kalmamıştır. Bu yıllarda Batıda 18. yüzyılda yerleşik hayat ve Sanayi Devrimi, dolayısıyla kent yaşamının oluşması, köyden kente göç ile hikayeden ‘roman’ türüne geçilmiştir.

Roman türünün çıkışı Sanayi Devrimi ile oluşan işçi ihtiyacını karşılamak üzere köyden kente göç ile başlar. Bu insanların büyük şehirde yaşadıkları sıkıntılar, iç çatışmaları, işçi – patron çatışmaları romanın konusunu oluşturur. Sanayi Devrimi İngiltere’de başladığı için roman türü Batıda çok gelişmiştir. Gustave Flaubert’in Madam Bovary’si, Balzac’ın Goriot Baba’sı gibi.

Bizde ise roman sanayi atılımını zamanında yapamadığımız için Batıya göre çok geri kalmıştır. Sanayiimiz Cumhuriyetin ilk yıllarına kadar el tezgahlarında sürmüş, daha sonra Cumhuriyetle sanayi yatırımları devlet desteğiyle başlamıştır. Ama gerçek anlamda ise 1980 sonrası sanayiimiz gelişme göstermiştir. Birçok makina ve teçhizatı kendimiz üretir ve hatta ihraç eder hale geldik. Bunun sonucunda köyden kente göç de hızlanmıştır. Aynı yıllarda şehir kültürü ile geldiği yerin kültürü arasında çatışma yaşayan insanlarımız ‘arabesk’ kültürünü oluşturmuştur. Bu yıllarda arabesk müzik moda olan müziktir. Kültür çatışması yaşayan bu insanlarımız ne köylü ne kentli olabilmişlerdir. O yıllarda yapılan Yeşilçam filmlerinde bu konu sıkça işlenmiştir.

Bu insanlarımızın kentte yaşadığı sıkıntılar, iç çatışmaları, fikir yönünden yaşadıkları kafa karışıklığı roman türümüze konu olmuştur ve romanımız geliştirmiştir, tıpkı sanayiimiz gibi. Türk romanı 1980 sonrası Batı tarzında örnekler vermiştir. Adı Aylin’le Ayşe Kulin, Hiçbir Aşk Hiçbir Ölüm romanıyla İnci Aral, Geniş Mavi Bir Gök’le Işıl Özgentürk adlarını duyuran ve ilgi gören yazarlarımızdan birkaçı. Hatta Orhan PAMUK gibi Nobel Ödülü alan romancımız bile olmuştur.

Ekonomimizdeki gelişme kültürel hayatımızı da değiştirmiştir artık, 1980’li yıllardan sonra gazetelerimize ekonomi sayfaları eklenmeye başlamıştır. İMKB kurulmuştur. Önceden dışarıdan aldığımız birçok ürünü ihraç eder hale gelmişizdir. Teknolojinin geliştiği ve Batı kültürüyle içli dışlı olduğumuz 1990’lı yıllardan sonra ise Batının ‘pop’ kültürü hakim olmuştur toplumumuzda, artık moda müzik pop müziktir. Son dönemde bu kültür pop sanatçısı enflasyonu yaratmıştır.

Görüldüğü gibi iktisadi hayat ile edebiyat arasında sıkı bir bağ vardır.

22.03.2010 Halil BUHUR

2 Comments

  1. Halil hocam Madam Bovary eserin adı…yazarın adı değil bildiğim kadarıyla…gözünüzden kaçmış sanırım…

    • Sağ ol dostum hatırlatma için, bunu önceden değiştirmiştim ama değişmeyen metni kopyalamışım. 🙂

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir